Çocukluk işte adı üstünde. İlk olarak her küçük şeyden mutlu olmaya inanıldı. Yastık altında saklanan şekerler, alınan bir kaleme olan minnettarlık günler boyu sürdü.
Bu dönemlerde her çocuğun hayal gücü ile orantılı olarak inandıkları vardı. Benimde zamanında inandığım, hatırladıkça tebessüm ettiren olayları aklıma geldikçe not almıştım şimdi de toparladım buraya yazıyorum :)

İlk aklıma gelen; futbol maçlarında defans oyuncularının kötü, forvet hattında oynayanların kaliteli futbolcu olduğuna inanırdım. Zira mahalle maçlarında böyle olurdu. Gerçek maçları izlerken de kornerleri sayardım üç tane olsa da bizim takım penaltı kullansa diye.

Kuşbaşı etin gerçekten kuşun başı olduğunu sanıyordum. Kendimce acaba şurası gözü mü, şurası kulakları diye bakar dururdum.
Meyvelerden de mandalinayı hep portakalın küçük kardeşi bilirdim. Mandalina büyüyünce portakal olurdu.

Bide ucuz olan şeyleri hep ilk bulunan eşyalar sanırdım. Mesela sakız. Ucuz, çünkü her şeyden önce sakız bulunmuştu dünyada.

Sonra efendim, bir ayağını kaldırdıktan sonra dilediğin kadar yalan yemin edebilirdik. Yemin kabul olmaz ve bizde masum kalmaya devam ederdik. Yemin ederken ilk iş ayaklara bakmak olurdu.

Televizyonlarda o zamanlar çok çıkardı bu trafik canavarı resmi. Hani kırmızı şerit içerisinde direksiyona sarılmış olan :) Ben bunu gerçekten var sanıyordum. Korkardım bir gün yolculuk esnasında karşı yönden trafik canavarı gelecek arabaya atlayacak diye. Şimdi komik ama o zaman acayip endişe vericiydi.

Oruçluyken tuvalete gitmenin günah olduğuna da inanırdım ben. O kadar şartlanmışım ki annem günah olmadığını kaç kez söylediyse de doğrusuna inanmam kolay olmamıştı. Çok tuttuğumu bilirim bu yüzden. Bide oruç tutarken yutkunulmaz, yoksa oruç bozulur !
Ben bide ninja kaplumbağalarının gerçekten var diye bilirdim. Yoldaki rögar kapaklarına baktıkça hala aklıma gelir.

O zamanlar dünyada sadece Türkiye ve Almanya var diye bilirdik. Yurt dışı = Almanya. Birinin akrabası yurt dışında mı gelmiş, tamam Almanya yani.

Son olarak; bu el kremlerinin filan gözlere değdiği zaman kör olunacağına, misafirliğe gelen teyzelerin çantalarında hep iğne olduğuna, camide imamın hutbe okuduğu minberden cennete gidildiğini filanda inanırdım.

Aklıma geldikçe en çok güldüğüm ise Süleyman Demirel’in gerçekten ellerinin demirden olduğuna inancım :)

… aklıma gelenler bu kadar fakat daha nicelerine inanırdım çocukken. Hepiniz gibi, hepimiz gibi. Ama asıl can yakan; ben oynamıyorum dediğinde büyüdüğümüze inanmak..

Hasılı büyüdük.